banner9
Post a Comment Print Share on Facebook
Featured Expert Neuropsychologist Recep Tayyip Erdogan London Islington Council UK farmers
banner6

reads.

Kültürler içinde yaşamın yaratıcılığı

Ne köklerine sıkı sıkıya bağlılar, ne de bağrında doğdukları ülkeye tam aidiyet duyuyorlar.

Ancak bu ülkede doğdular, yaşadılar. Kökenleri farklı bir ülkeye dayansa da göçmen çocukları doğdukları ülkeyi daha çok benimsediler. Orada okula gittiler, arkadaş edindiler. Kısacası, hayatlarını büyüdükleri, serpilip geliştikleri, sosyalleştikleri ülkede kurdular. Kendileri ve çevrelerini fark etme sürecinde ise birçok etkenle karşılaştılar. Bir tarafta ailelerinin kültürel deneyimleri ve beklentileri, diğer tarafta da yaşadıkları ülkede başarılı olmak, kendilerini kanıtlamak için gösterdikleri uyum çabası. Londra’da yaşayan Kürt, Türk ve Kıbrıslı-Türk göçmen çocuklarının deneyimleri bunlar. Tıpkı diğer göçmen çocuklarının yaşadıkları gibi. Bu gençlerin kimlik oluşumlarını açıklamak pek de kolay değil.

Kimlik konusu, kimliğin tanımlanması, kimlik araştırmaları her zaman sorunludur. Kimlik, aidiyet gerekliliği bu zamanda neden hala önem taşımakta? Bu farklı bir tartışmanın konusu. Kimlik araştırmalarını ortak bir zemine oturtmak gerçekten çok zor. Hele de göçmenlerin kimliklerini araştırmak ve açıklamaya çalışmak. o daha da karmaşık. Çünkü çok farklı ve zengin bir hayat deneyimleri var göçmenlerin. Bu farklı hayat deneyimlerinin, özellikle göçmen çocuklarına (çünkü çoğu göç edilen ülkede doğup büyükleri için o ülkeye adapte olmaları ailelerine kıyasla çok daha kolay olmuştur) bireyselleşme sürecinde yaratıcılık kazandırması çok doğaldır. Fakat bu olguya rağmen, çoğu göçmen ailenin en büyük kaygısı, çocuklarının etnik kökenlerini unutup, İngilizleşmeleridir. Aileler, bir tehdit, bir yabancılaşma olarak algıladıkları  ‘İngilizleşme’sürecinin önüne geçebilmek için, çocuklarını Türkçe-Kürtçe dil okullarına ve kültürel etkinliklerin yoğun olduğu etnik derneklere gönderiyorlar. Bu tür önlemlerle çocuklarının yabancılaşmasının önüne geçmeye çalışıyorlar. Oysa ki farklı ülkede doğan ve büyüyen göçmen çocuklarının bulundukları topluma adapte olmaları, neden bir tehdit unsuru olarak algılanıyor? Aidiyet duygusu neden hala bu kadar güçlü?

 Yaşam deneyimlerimizin bireyselleşme sürecinde önemli olduğu bu zaman diliminde, ulusal kimlikler hala önemli bir rol mü oynuyor? Göçmenlerin kurduğu dernekler, kuruluşlar; göçmen çocuklarının ana dillerini, kültürlerini, ülke tarihini öğrenmeleri için kurslar düzenliyorlar. Bu  davranışları, bilgi vermenin yani sıra göçmen çocuklarına ulusal kimlik aşılama çabası olarak görmek de mümkün. Fakat farklı kültürlerle etkileşim içinde olan göçmen çocukları, içinde bulundukları toplumu ve etkileşim içinde oldukları kültürleri harmanlayıp kendilerine uygun farkli bir söylem geliştirebilirler. İçinde doğup büyüdükleri farkı kültürlerden kendilerine özgü bir sentez oluşturabilirler. 

 Göçmen kuruluşları ve medya, göçmenler ve çocukları üzerinde nekadar çok kültür ve aidiyet söylemleri geliştirse de, uygulasa da, göçmenlerin yaşam deneyimleri bunun tam tersini işaret ediyor. Göçmenler Türkiye’yi medya ve gelişen teknolojiler yoluyla (internet) yakından takip etseler de milliyetçilik soylemleri kabarmış değil. 1990’lı yılların başında gelişen ‘ulusaşırı göç’ kavramı gelişen iletişim ve ulaşım teknolojileri ile sosyal alanların ulus-devlet sınırlarını aşıp ulusaşırı bir nitelik kazanmasını da beraberinde getirdi. Bu yüzden ulusaşırı göçmenlerin deneyimleri de ulus-devlet sınırları çerçevesinde incelenmemelidir. Çok kültürlü yurttaşlık, kosmopolitan göçmen deneyimleri içinde yer almış durumda ve artık devletlerin de bunu kabullenmesi gerekiyor. Çünkü göçmenlerin hayat deneyimleri bunu söylüyor.

 Kimlik konusuna dönersek, en başta belirttiğim gibi, araştırılması, tanımlanması zor bir kavram. Özellikle de çok kültürlülüğün ve çok yurttaşlılığın belirginlik kazandığı bugünkü süreçte kimlik kavramını uygun bir kalıba sokmak zor. Göçmen çocukları üzerine yapışan “iki kültür arasında  olmak” olmak kavramı, gençlerde genel bir söylem yaratsa da, İngiltere’de yaşayan Türkiyeli ve Kıbrıslı toplum tarafından sorun olarak görülüyor. Oysa ki gençlerin faklı kültür deneyimleri kendine özgü ve yaratıcı bir bakiş açısı yaratabilir. Göçmen çocuklarının Türk ya da İngiliz kimliklerinden birini seçmeleri, ya da kendilerini bu kimliklerin sınırları içinde davranış şekilleri geliştirmelerinin düşünülmesi, gençlerin yaşam pratikleri ile özdeşleşmiyor. Çünkü bu gençler birden fazla yaşam pratiğini gündelik hayatları içinde benimsiyorlar ve aidiyet duygusu da ulusal bir bakiş açısından uzaklaşıyor. Kimlik oluşumları ya da aidiyet duygusu kişisel deneyimler dahilinde tekrar tanımlanıyor ve genellikle önemini kaybederek öznelleşiyor. Artık uluslar yerine bireylere ait kavramlar olarak belleklerde yer ediniyor.

 Bu gerçeklik, her ne kadar kabul edilmese bile, yavaş yavaş da olsa gelinen, ya da gelinilecek nokta budur. Kosmopolit ve çok kültürlü yaşam deneyimleri günümüz dünyasında giderek daha fazla yer buluyor. ‘Uluslararası göç’ kavramı toplumsal yapılar ile birlikte bireyi de etkiliyor. ‘Göçmen’ olmak, göçmenlilik deneyimi ve göçmenlik kavramının beraberinde getirdiği tanımlamalar artık önemini yitiriyor. Bunun yerine bireylerin yaşam deneyimleri önem kazanıyor. Çünkü bireyler, ‘göçmen’ kavramının oluşturduğu gibi ulusal sınırlar içinde ve onun kalıpları dahilinde düşünülmüyorlar. Bireylerin göç deneyimleri değişken, bulunduğu toplumu analiz eden ve kendini toplumsal, kültürel değişikliklere uyarlayan bir resim çiziyor. Ve bu resim içinde ulusal kimlik kavramı yerine, bireylerin yaşam deneyimleri çerçevesinde oluşan kendilerine özgü, devlet yerine bireyin özne olduğu yeni bir kavram, yeni bir kimlik doğuyor.  Bu yeni bir doğuş, yeni bir arayış… Hala ulusal bakış açıları göçmen çocuklarının üzerine çöreklendirilmeye çalışılsa bile.

 

 

Avatar
Your Name
Post a Comment
Characters Left:
Your comment has been forwarded to the administrator for approval.×
Warning! Will constitute a criminal offense, illegal, threatening, offensive, insulting and swearing, derogatory, defamatory, vulgar, pornographic, indecent, personality rights, damaging or similar nature in the nature of all kinds of financial content, legal, criminal and administrative responsibility for the content of the sender member / members are belong.